Modern Times Film Analizi


Charlie Chaplin filmlerinden biri olan “Modern Zamanlar” insanların kendi benliklerini kaybetme noktasına getiren düşünme, muhakeme etme yeteneklerini sorguladığı bir dünyayı anlatan bir film. Bunu yapan sermaye sahipleri, devlet ve halkın kendisidir. Halkın kendisi! Çünkü bu çarkın ana mimarı onlarken sendikalaşma mantığından uzak bir tutum sergilemekteler ve filmin başındaki “koyun sürüsü” sahnesi de bunu kanıtlar niteliktedir. Charlie Chaplin filmde bir arada iki derede kalmış filmin dönemindeki kültürle kendi içinde yaşadığı değerler arasında ikilikler yaşamaktadır. Bu ikilikler Charlie Chaplin’in aslında halkın kendi içerisinde yaşattığı kültürlerdir ancak halka bu kültürler sanayi topluma geçişte unutulmuş zaman=kazanç mantığıyla insanlar kendi kültürlerini adeta unutur olmuş ve tek kültür biçimleri iş, makina ve patronun emirleri olmuştur. Filmde ele alınan her bir sahne aslında ayrı bir şekilde ele alınması gerekilen konulardır. 

Bunlardan biri filmin medya-kültür ile olan ilişkisidir. Filmde en büyük kültür yayan aracın radyo olduğunu görmekteyiz. Radyo insanları bilgilendirme aracı olarak görürüz ama bununla yetinmez radyo ile birlikte reklam da yapar. Aslında bu medyanın kültür yayma aracı olarak ele alabiliriz. İlginç olan bir diğer kısım Charlie Chaplin’e af gelmesini polisler üstteki yetkililerden değil medyadan, radyodan duyup bu bilgiyi o şekilde Charlie Chaplin’e aktarıyor olması. Burada medyanın ne kadar güçlü etkileri olduğunu da görebiliriz. Bir diğer husus radyodan olsun, gazeteden olsun alınan bilgiler sorgulanmamaktadır. Bu medyanın yanlış bir şekilde konumlandırılmasına sebep olacak halk her bilgiyi sorgulamadan alma riskini de ortaya çıkaracaktır. Medya-kültür ilişkisinde ele alınması gerekilen bir diğer husus Charlie Chaplin’in rahibin karısıyla oturduğu sahnede gastrit ile ilgili sorunları olduğunda radyonun hemen bununla ilgili reklam yapması sanki bunu biliyor, duyuyormuş gibi olaya hakim olması. Belki de de asıl sorun medyanın kültürü değiştirmesinden öte ya da (geliştirmesinden!) özel hayatımızın içinde olması ve bunu sıradan, gündelik olay olarak görüyor olmamızdır. KABULLENMEK! Asıl anlatılmak istenilen kelime budur. Filmde medya, kabul gören adeta ailemizin bir ferdi olan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Amaç olma fonksiyonunu yitirmiş, yitirmemişse de sermaye sahipleri kendi çıkarları doğrultusunda bunu yönlendirebilmişlerdir. 


Kültür endüstrisi ve kültürün metalaştırılmasını film içerisinde görebilmekteyiz. Bunlar: Charlie Chaplin’in çalıştıktan sonra mola vermesinin ardından sigarasını tuvalette içmeye çalışması ve patronunun bu durumu fark edip işinin başına dön demesi. Çalışanları bir köle haline dönüştürdüklerini buradan çıkarabiliriz. Fakat asıl sorgulanması gerekilen husus fiziksel kölelik değil ruhsal anlamda bir kabullenme söz konusunu. En doğal hakkını savunamadığı için patronunun söylediği bir kelimeye karşı haklı da olsa boynunu büküp emrini yerine getiriyor. Daha sonraki sahnelerde buna başkaldırıyor ancak bilinçsizce çünkü insanın en önemli gereksinimlerinden biri olan sağlığını dahi kaybetme noktasına geliyor ve “robot” gibi veyahut bir “makine” gibi reaksiyonlar göstermektedir. Beslenme makinesi sahnesinde çalışanların ya da mavi yakalıların daha çok iş yapmasına teşviki için bir makine patronun önüne sürülüyor ve makine Charlie Chaplin’in üzerinde deneniyor. Ancak makine çalışma fonksiyonunu verimli bir biçimde yerine getiremiyor ancak son ana kadar ağız silme mekanizması varlığını sürdürüyor ancak o da bir süre sonra adeta tabir-i caizse deliriyor. Burada şu kanı çıkarılmaktadır. Çalışanların yemek molalarını yok etmektedir bu da çalışanların mola esnalarında kültür alışverişi yapmalarını engeller. Çünkü çalışanlar yemek molaları dışında birbirileriyle iletişim kurabilecekleri vakitleri olmamaktadır. Yemek molaları kültürün metalaştırılmasını engellemenin yegane yoludur. Patronları bunu düşünmekten öte zaman=kazanç mantığıyla olaya bakmaktadır. (doğal olarak!) Filmin bir diğer sahnesinde Charlie Chaplin ve Genç Kadın (Gamin) kendi evlerinde yaşama hayallerini kurmaktadır. Ancak bu hayaller bir başkasının yaşantısına sahip olma hayalleridir. Çünkü mevcut sistem “özenti” anlayışı gün yüzüne çıkartmıştır ve “o benim olmalı” mantığıyla hayallere dalmışlardır. Burada şu noktaya dikkat çekilmesi gerekilmektedir. Ev hayallerine daldığında kendi kültürlerini de bu hayallere istemeden katmışlardır. Misal meyveyi manavdan değil de direkt olarak ağaçtan toplamak gibi ya da sütü marketten değil de ineğin kendisinden alması gibi. Aslında bu tam olarak kültürlerini yitirmediklerinin bir göstergesidir. Tabii bu sorun da ortaya çıkabilir eleştirel olarak meyve ve inek olayını Chaplin bizlere kapital sistemde bunların da metalaşabileceğini gösterebilir. Kültür Endüstrisi olarak filmde ele alınan bir diğer sahne ise bir dans müziği çaldığında neredeyse tüm müşterilerin dans etmesi gibi bu da aslında bir kaçışın göstergesidir. Bu kaçış fiziksel olmaktan öte daha çok kafa dinginliği için yapılmıştır. Fabrikalardaki molalarda sağlayamadıkları iletişimi fabrika çıkışlarında bir yerlerde buluşarak çalışanlar gidermektedir. 

Küreselleşme film içerisinde Charlie Chaplin’in çalıştığı fabrikalardaki çıkan ürünleri görmemesi olarak ifade edebiliriz. Çünkü Chaplin ürünlerin üretim aşamasındadır ancak tüketim aşamasını bir kenara bırakın ürünü dahi görememektedir. Tek yaptığı şey somunları sıkmaktır. Küreselleşmenin burada aslında sempatik gösterilme çabasını da eleştirildiğini görmekteyiz. Küreselleşmenin getirisi toplumu bir arada tutmaktır ve insanların bir arada yemek yediği sahnede belki hemen hemen herkesin dans etmesi bir nebze olsun birleştirici bir unsur ve bir arada tutan etkenin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Götürüsü ise özgürlüktür. Çünkü sadece tek bir şeye bağlı değildir birden fazla etkene bağlıdır. 

Medyanın diktatörlüğü film içerisinde güçlüdür. Gazete olsun radyo olsun kendini her olayın içerisinde gösterir. O kadar güçlüdür ki Charlie Chaplin’in hapishanedeki suçluların kaçmasını önlemesi ve akabinde ödül olarak onun hapishaneden çıkması ancak hapisten çıkmasını polis merkezi devlet yetkilisinden değil de bir radyodan almaktadır. Medya aslında her alanda kendini göstermiştir film içerisinde. Chaplin hapishanedeyken bir gazete haberi ekmek kuyruklarının kalabalığından bahsederken haberde grev ve ayaklanmanın ekmek kuyruğu için olduğunu ve o kalabalığın asi olduğunu aksettiriyor. Olayı kendi açısından ele alıyor ama aslında kahramanımız da olayın içerisinde ve olay sadece özgürlük isteyen bir takım grubu barındırıyordu. Filmde Chaplin ve rahibin karısı ile olan bir sahnede gastrit ile ilgili sorun olan ikilinin akabinde ses çıkardığı sahnede radyodan gastrit sorununa çözümü ile ilişkin haber yapılması aslında medyanın diktatörlüğüne ilişkin güzel bir göndermeydi. Çünkü medya yapısı hayatın her anını yakalamaya çalışırken ya da iktidarı hoşnut tutmaya uğraşırken ticari amaç da güder ve burada kapitalizm görüşünü yaşatmak için özel hayatlarımızı adeta ihlal eder. 


Film Fordizm düşüncesini yansıtan güzel filmlerden biridir. Bunu fabrika sahnelerinin neredeyse her anında görebilmekteyiz. Fabrikada patron üretim bantlarında seri üretimi istediği gibi hızlandırıp yavaşlatabiliyor ve bunu çalışanların sağlıklarını düşünmeden yapabilmektedir. Film içerisinde Charlie Chaplin adeta robot gibi davrandığı sahnelere şahit olmuşuzdur ancak asıl robotların diğer mavi yakalı çalışanlar olduğunun farkına çalışanlar işten kovulunca ya da ayrılınca ve akabinde aç kalınca anlayacaktır. Postmodernizm Charlie Chaplin’in fabrikada yaşadığı çıldırışı diyebiliriz aslında. Çünkü Chaplin yoğun tempoda çalışmaktadır ve bu tempo içerisinde kendisini pek de verimli hissedememektedir. Film içerisinde postmodernist bir bakış açısı çizen Chaplin amacı küçük ve mutlu ülküsünde hayat yaşantısını sürdürmektedir. Ancak bağlayıcı bir etken yoktur lakin karşısına Gamin çıkana kadar. Filmde tüketim toplumu kavramının en güzel örneği Charlie Chaplin ile Gamin’in ev hayallerine daldığı sahne ve ardından yaşanılması zor bir ev olsa da yine de kapital düzenin çarkına yenik düştükleri için o evde yaşama arzuları vardır. Chaplin gazeteyi eline aldığında iş ilanı görür ve bu iş ilanı daha güzel ev ve daha güzel bir yaşantı sunmaktadır. Burada yaşadığı toplumun tüketim alışkanlıklarına yenik düştüklerini görüyoruz. Haklı olarak onların varsa benim niye yok demektedirler. Ancak atladıkları bir husus vardır. Evi olan çifte özenirken o çiftin mal varlığı bilinmemektedir yani çalıştı iş, kazancı bilinmemektedir. Bu tıpkı bir asgari ücretlinin kendime villa alacağım demesi gibidir. Gamin biraz daha gerçekçi olan taraftır ancak Chaplin’in idealleri kendisinden dahi önemli olacaktır. Bu işçi sınıfının belki de film içerisinde gururlu kalmaya çalışan tek kişinin Chaplin olduğunu da gözler önüne seriyor. Modern Zamanlar filmi 1936 yılına ait bir film olmuş olsa da günümüzden kesitler fazlasıyla yer vermektedir. Popüler kültürün film içerisindeki varlığı inkar edilemez düzeydedir. Aklıma gelen filmdeki somut örnek, Chaplin’in güvenlik görevlisi olduğu sahnede Gamin’in yani Genç Kızın mağazanın katlarını dolaşırken giyindiği kürk mantoyu giyindiğindeki o gösterdiği tepki sanki bizlere “ben de giyindim bakın ben de güzelim ve ihtişamlıyım” der gibiydi. Aslında dönemin diğer kadınlarına özendiğini ve popüler kültürün maalesef ki kurbanı olmaya aday bir görüntü çizecektir. Filmin daha sonraki sahnelerin de şarkıcı olduğunda Chaplin’in bir başka “sözde suçundan” dolayı karşılamaya gittiğinde Chaplin Gamin’in kıyafetlerini görür ve giyindiği kıyafet karşısında Chaplin şaşırır çünkü Gamin’e daha önce bu şekilde iyi giyimli bir biçimde görmemişti. Günümüzde iyi giyimli olan birilerine sanki zengin, ihtişamlı gibi niteleme sıfatları, anlamlar yükleriz. Filmi izlerken Chaplin’de bu değişim söz konusu olmadı ve film içerisinde de kıyafetlerinde hiçbir değişimi olmayan belki de tek karakterdir. 


Toplumsal cinsiyet film içerisinde dikkat çekilmesi gerekilen sahneleri içeriyordu. Buradaki önemli karakter Gamin’dir. Gamin bir kadın olmasına karşın bir erkek gibi davranmaktadır. Hayatın Gamin’e getirdiği şartlar (annesinin vefatı ve babasının işsiz olması) eve ekmek, aş getirmesi gereken kişi yapmıştır. Aslında bu toplumun ve devletin eseridir. Çünkü toplum buna kayıtsız kalmıştır ve Gamin’e belki de kadınlığını hissettiren tek kişi Charlie Chaplin olmuştur. Toplumun tek derdi bana dokunmayan yılan bin yaşasındır. Gamin’in babası vefat ettiğinde Gamin ve kız kardeşlerini devlet kendi himayesine almak ister. Ancak daha önceden açlık sınırında olan bu aileye niçin yardım edilmedi tartışılması gerekilen bir konu. Toplum içerisinde cinsiyete bakış açısı giyim üzerinden de tartışabiliriz. Zira Gamin filmde kıyafet konusunda toplum nezdinde yetersiz kaldığı için bir dışlanma söz konusu olmuştur. Bir erkek gibi görülmüştür. Sadece Chaplin Gamin’e bir kadın gibi görmüş ve ona değer vermiştir. Dikkatimi çeken bir diğer husus ev hayallerine daldıklarında Gamin diğer kadınlarda gördüğü gibi bir kadın gibi davrandığını filmde görebiliriz. Bu aslında cinsiyet rollerinin ne kadar baskın olduğunu da görebiliriz. Gamin da biliyor yaşantısının bir erkek gibi olduğunu ancak mevcut şartlar onu bu noktaya sürüklemiştir. Film içerisinde dikkatimi çeken başka bir husus Chaplin hapishaneden çıkmadan önce rahibin karısıyla otururken adeta bir şey yapıp da rezil olmayayım havasındadır. Bunun sebebi rahibin karısı kendisi üstün görme çabasıdır. Bir ego durumu vardır ve kendisi gastriti olmasına karşın sıradan karşılanır ve bunu Chaplin’de kabul eder. Ancak gastrit sorunu Chaplin’de baş gösterince kadın tiksinç bakar burada aslında cinsiyet rollerinin kadın-erkek bağlamında Chaplin sadece kadının değil erkeğin de cinsiyet rolleri konusunda zayıf kalabileceğini anlatmak istemiştir. Burada şu kanı çıkartılabilir asıl sorun cinsiyetten öte toplumun kapital sistem içerisinde şekillenmiş olması ve bu sistemin topluma bazı konularda dayatmalarda bulunmasıdır. 

Yeni medyayı en iyi kullanan patronun kendisi olmuştur. Çünkü fabrikasında çalışan ya da çalışmayanı oturduğu yerden ayırt edebileceği yegane bir sistem kurmuştur. Kameralar. Bu kameralar aslında tek yönlü bir iletişim olduğunu bizlere aktarır. Ancak durum öyle değildir iletişim dediğimiz husus karşı tarafın konuşması değildir tek tarafın konuşup karşı tarafın emri yerine getirmesi de bir iletişimdir. Chaplin günümüzdeki yeni medyayı iyi hesap etmiştir. Bu kameralar öylesine ilginçtir ki Charlie Chaplin tuvalette sigara içmesine karşın bu kameralar sayesinde sermaye sahibi olaya müdahil olur ve çalışmasını emreder. Aslında şuna benzetmem herhalde saygısızlık olmayacaktır. Çalışanlar patronu veyahut sermaye sahibi dediğimiz kişiye Tanrısal bir anlam yüklüyor zira olayın içerisinde hemen hemen bulunan müdahale edebilen sermaye sahibi fabrika sınırları içerisinde kendi dünyasını yaratmıştır. Bu dünya kendisini Tanrı gibi gördüğünü izah edebiliriz. Yeni medya film içerisinde acımasız boyutlara da ulaşabildiği bizlere gösterir. Patronun kazanç uğruna çalışanlarının hangi şartlar altında çalıştığını bakmaksızın kamera aracılığıyla verdiği emirle makinaların hızını arttırıp azaltabilmektedir. Bu aslında teknolojinin dünyanın yarısını gösterdiğini ve bu yarısı sadece kar elde etmeyi düşünen sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet etmektedir. 


Radyo özellikle en çok vurgulanan medya aracı olmuştur çünkü filmin dönemine göre analiz ettiğimizde radyo alt sınıfın yeni yeni tanıştığı bir araçtır ve etkisi daha yoğundur bunun en somut örneği Chaplin’in hapishaneden çıktığı sahnede polis merkezi Chaplin’e af çıktığını radyo aracılığıyla öğrenmiş herhangi bir yetkiliden değil. Gazetenin etkisinin neden az olduğunu şu şekilde izah edilebilir. Chaplin hapishanede gazeteyi okurken haber çarpıtılmış bir haberdi belki de toplum gazetedeki bilgileri seçiyordu ve kendi işine yarayan bilgiyi (örneğin: iş alımı) gibi unsurları önemsiyordu. Haksız sayılmazlardı çünkü medya diktatörleri gazetenin ilk sayfalarında “özgürlük” haberlerine yer verecek değillerdi! Radyonun etkisine bir diğer kanıt gastrit sahnesidir. Sanki radyo diyalogları duyan bir mekanizmaya sahipmiş gibi algılıyoruz ancak bu ilk başta söylediğim gibi kabullenmekle alakalı bir konudur. Toplum kabullenmiştir ve bunları anormal karşılamamaktadır. 
Etik değerler, medya bağlamında nasıl paylaşıldığını yorumlamak gerekirse, haberlerin çarpıtıldığına şahit oluyoruz. Beni en çok üzen olay medya özgürlük yürüyüşü yapan bir grup kitleyi haber yapmazken hapishanedeki mahkumların kaçışını engelleyip af çıkmasından dolayı Charlie Chaplin’in haberinin yapması. Gazeteci olayı irdeleyecektir, araştıracaktır burada araştırmanın olmadığını görüyoruz. Reklam dünyasının karanlık yüzünü de bizlere gösterir. Gastrit için çözüm bulmayı vaat eden bir radyonun varlığı dahi söz konusuyken mevut sistemi eleştirmeyi bir kenara bırakın olayları belli düzeyde dahil aktarmaktan acizdir. Aslında günümüzün medya dünyasının somut göstergelerini Modern Zamanlar filminde biz izleyicilere sunmuştur. Etik değerleri yok sayıldığı, gazetecilik mesleğinin araştırma gibi önemli bir kısmının hiçe sayıldığı, medya diktatörlerinin hegemonyasında ilerleyen bir kapitalist dünya görüşünü bizlere sunmaktadır. Gamin’in babası niçin öldürüldü? Haberi medyada yer aldı mı? HAYIR! Etik değerler hiçe sayılmıştır çünkü medya kendi açısından ticari değer taşıyan haberleri gazetede veyahut radyoda izleyici kitleye aktarmış ve gazeteciliğin etik değerleri ne yazık ki fiilen öldüğünü bizlere göstermiştir. 

Bir Halkla İlişkiler Uzmanı olarak film içerisinde kendime şu çıkarımlarda bulundum. Charlie Chaplin’in fabrikadaki arkadaşı Koca Bill ile sık sık tartışırlardı. Chaplin güvenlik görevlisi olarak bir mağazada işe başlarken Koca Bill ve arkadaşları hırsızlık yapmaya yeltenirler Chaplin fark eder bu durumu. Koca Bill bunu aç oldukları için yaparlar. Aç oldukları için! Belki de biz Halkla İlişkiler Uzmanları çalışacağımız fabrikanın sadece kar amacı bir kurum olarak ele almamamız gerekir. Bu düşünce Koca Bill ve arkadaşları gibi insanların son çaresi olarak hırsızlığa yeltenmesine yol açacaktır. Öncelikle çalışanların haklarını korunması ve mevcut haklarının işgal edilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Belki de medya diktatörlerine ya da siyasi diktatörlere bunları izah edebileceğimiz bir ortamın varlığını oluşturmamız gerekmektedir. Yazımın başında da belirttiğim gibi “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesi bugün o yılan sana dokunmasa da yarın ne yazık ki sana dokunacaktır. Çünkü acımasız bir sistem var bir makine gibi işliyor bu makine. “Besin Makinesi”nin bozulması gibi sonuçlanması tek temennimiz. Varsın ağzımızı silebileceğimiz bir mekanizma olmasın mühim olan adil, eşit ve hür olmayı amaç edinen bilinçli bir toplumun varlığıdır. Biz Halkla İlişkiler Uzmanları bu bilinçli toplumun oluşması için var gücümüzle çalışmamız gerekecektir. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilmek önemlidir olan. İnsanların kendini ifade edemediği yerde onların sesi olabilmektedir. Bunların var olacağına inanıyorum…



Yorumlar